Rum mübadilin Demirtaş ziyareti

Bir rüzgar esti, binlerce yıl aynı topraklarda yaşayanlar birbirlerinden ayrı düştü. Bugünkü serimizde Kuzey Bursa’nın Rum köyü Demirtaş’ı anlatacağız. Demirtaş’ın rum yapılarını ve yeşil vatan’dan ayrılışı incelerken zamanda ve mekanda yolculuğa çıkmaya hazır olun. “Selanikli Sinan”

Bursa’ya ait eski bir harita

Demirtaş’ı anlatmadan evvel Demirtaş’lı üçüncü kuşak Rum mübadil Kristina ve arkadaşı Vaso hanımı İskender ile buluşturdum.

Kristina ve Vaso Hanım

İskender sonrası, Demirtaş girişine geldiğimizde (bugün mahalle) gözlerini kapadı açtığında dedesinin bahsettiği köyden eser kalmamıştı. Sonrasında beni kiliseye götürmemi soyledi. çünkü evleri kilisenin hemen bitişinde yer alıyordu.

Eski kilise olan Orta Cami

Demirtaş köyünde iki kilise bulunmaktaydı birinci kilise kıran tepeye yakın olan Aziz ioanni adanmış kilise günümüze ulaşamamıştır. Günümüzde cami olan Koimesis tes theotokos (meryem ana’nın ölümünü temsil eden) kilise ayaktadır.

Kristina dedesi Stavros’un vaftiz olduğu kilisenin ayakta olduguna şükrediyor, içeriye girmek için sabırsızlanan Kristina hanım Kapıdan ilk girişte gözlerinden süzülen yaşlar caminin halıları arasına karışıyordu.

Bugün cami olan Koimesis tes Theotokos kilisesi, Dikdörtgen planlı moloztaş ve tuğla ile örülmüştür. Fotoğrafı çektiğim yer bir zamanlar kilise’nin kadınlar balkonuydu. (Erkeklerin girmesi yasak olan bölge)

Karşıda görünen düz duvarın olduğu yerde ise tahtadan yapılmış üzerinde, azizlerin resimlerinin bulundugu ikonastis duvarı yeralmaktaydı.

Eskiden ikonastis duvarı yer almaktaymış.

Kilise’nin giriş kapısı metal kapı ile degistirilsede, duvarları ve kapı üzerindeki kilise’nin gerçek kitabesi sağlamlığını korumaktadır.

Kapı üzerindeki kitabe’de şöyle yazmaktadır. Koimesis tes Theotokos kilisesini dindar Demirtaş halkı’nın yardımlarıyla yapılmıştır. 3 Şubat 1832

Bugün cami olan eski kiliseyi hüzün dolu bakışlarla ardımızda bırakıp bugün büyük bir mahalle olan Demirtaş’ın sokaklarında dolaşmaya başladık. Son kalan Rum evi gözümüze çarpınca sanki dedesinin evini bulmuş gibi sevinen bir Kristina vardı.

Kristina’nin dedesi Stavros’un doğduğu evde üç katlı büyük bir yapıymış. Köyde bulunan 7 adet ipek fabrikasından 2 tanesi Kristina’nin büyük babasına aitti. Soyadlarını dedesinin lakabı olan Çir’den alandan aile Tziroglu olarak anılmaktadır.

Kristina’nın dedesi Stavroz

Kuzey Bursa’nın Rum köyü Demirtaş’ı anlatığımız seriye kaldığımız yerden devam ediyoruz. 30 Ağustos’ta Afyon cepesi’nin yarılmasıyla, Eskisehir’deki Yunan ordusu komutanı Pedro Sumilis derhal geri çekilme kararı aldı, Geri çekilme planı Bozüyük, İnegöl, Bursa, Mudanya olacaktı.

Fısıltı gazetesi cehpe gerisindeki Rum köylerine Yunan ordusundan evvel gelmişti. (Türkler geliyor kaçın )Demirtaş köyü Rumlarıda 4-5 Eylül’de köyü boşaltmışlardı. Mudanya limanı Mahşeri andırıyordu paranın dahi geçmediği sadece fiziki olarak güçlünün sözünün geçtiği bir ortam…

Mudanya gemilere binmek isteyenlerle dolup taşıyordu Gemiye binmek isterlerken düşüp boğulanlarda vardı, İşte Demirtaş’lı Kristina hanımın Büyük babası, karısı ve çocuklarını gemiye yerleştirdikten sonra mahşeri andıran bu kargaşada denize düşmüştü.

Bu sırada gemi Tekirdağ’a hareket eder. Büyük ninesi kocası boğuldu, neyapacağım diye düşünür, Ama dedesi üç ay sonra bin bir zorlukla Tekirdağ’a giderek karısını ve evlatlarını bulur.

Tekirdağ’da biraz kaldıktan sonra. Demirtaş rumlarını Kavala’nın köylerine dağıtırlar. Kristina’nın Dedesinede Kırmızıtoprak köyü düşmüş. Demirtaş’ta zeytin yetiştirenler Kavala’da tütüncülük yapmaya başlar.

Kristina Tziroğlu şöyle devam eder.. Dedem Kavala’da kötü köye düştüler. Bu nedenle Büyüklerimiz yaşadıkları müddetçe Demirtaş için hiç kötü konuşmadılar. Bursa’da iyiydik derlerdi. Her vakit “Ah be kısmet olsa da köyümüze gitsek diye dua ederlerdi…

Daha yeni Daha eski